Loading...

kur'an da zekat


KURAN'DAKİ ZEKAT

644- Câbir İbnu Atik (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Size bir grup sevimsiz atlılar gelecek. Geldikleri zaman, onları iyi karşılayın. Onlarla talep ettikleri şeylerin arasından çekilin. Adalet ederlerse bu kendi lehlerinedir. Zulmederlerse bu da onların aleyhlerinedir. Siz onları râzı edin. Zekâtınızın kemâli onların rızâsına bağlı-
dır. (Öyle ise onları râzı edin ki) sizlere dua etsinler.” (K.S.2053 C.7 S.398 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, zekât 5, (1588). )

Zekât memurlarını sevimsiz kimseler olarak tanımlamaları aslı olmayan uydurma bir rivayettir.

645- Hz. Mu’âz (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) beni Yemen’e gönderdi ve bana: “Her ot-
uz sığırdan bir erkek veya dişi buzağı (tebi’a), her kırktan bir müsinne, her bir bulûğa eren şahıstan bir dinar veya o değer-
de muâfiri (adındaki bir giyecek) almamı” emretti.”
(K.S. 2018 C.7 S.359 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Zekât 5, (623); Ebû Dâ-
vud, Zekât 4, (1576, 1578); Nesâi, Zekât 8, (5, 25, 26). Metnin lafzı Tirmizi’ye aittir. )

Her bulûğa ermiş kişiden bir dinar alınması şeklinde yapılmış olan rivayet zengin fakir ayırımı yapılmadığından uydurmadır. Zekâtın alınmasında yaş değil maddi zenginlik esastır. Bunlarsa İslam dininde kafa vergisi olduğunu iddia etmişlerdir. Bu iddiada bulunanlar Kur’an’ı hiç anlamamış olan kimselerdirler. Önerdikleri şey zulûmdür ve Allah zulûm emretmez. 

646- Amr İbnu Şu’ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, (yerden çıkan mahsullerden) şu beş şeyden zekât verilmesini teşri buyurdu: “Buğday, arpa, hurma, üzüm ve darı.” (K.S.6558 C.17 S.184 Akçağ, alıntısı: İbni Mace 1815)

647- ...... Ali (r.a.)den; demiştir ki: Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu:
“- At ve köle zekâtından (sizi) affettim. Binaenaleyh gümüşün zekâtını veriniz. Her kırk dirhemden bir dirhem, yüz doksan dirhemde (zekât olarak) bir şey yoktur. İki yüze ulaşınca onda beş dirhem  (zekât) vardır.
(Ebû Dâvûd, K.ez_Zekât (9), Bâb 
5 C.6 H.1574 Şamil, diğer rivayet edenler: Tirmizi, zekat 3; Nesâi, zekât 18; İbn Mâce, zekât 4, 15. )

648- Hz. Mu’az (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Yemen’e gönderirken kendisine demiştir 
ki: (Zekât olarak) hububattan hububât al, davardan koyun al, deveden erkek veya dişi bir deve (ba’ir) al, sığırdan da bir sı-
ğır al.”
(K.S.2040 C.7 S.387 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Zekât 11, (1599); İbnu Mâce, Zekât 15, (1814). )

649- Sâlim, babası Abdullah İbnu Ömer’den naklen anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (mallardan alınması gereken) zekâtların miktarını belirten bir kitap yazmıştı. Âmillerine göndermeden vefat etti. Resûlullah onu kılıncına yakın olarak asmıştı. Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh), ölünceye kadar onunla amel etti. Sonra Hz. Ömer (radıyallahu anh) de ölün-
ceye kadar onunla amel etti. Bu kitapta şunlar yazılı idi:

   DEVELER

1. 5 devenin zekâtı 1 koyundur.
2. 10 devenin zekâtı 2 koyundur.
3. 15 devenin zekâtı 3 koyundur.
4. 20 devenin zekâtı 4 koyundur.
5. 25’e ulaştı mı 35’e kadar, zekât bir bintu mehâz’dır.
6. 36’ya ulaştı mı 45’e kadar, zekât bir ibnu lebûn’dur.
7. 46’ya ulaştı mı 60’a kadar, zekât bir hıkka’dır.
8. 61’e ulaştı mı 75’e kadar, zekât bir ceza’a’dır.
9. 76’ya ulaştı mı 90’a kadar, zekât 2 ibnetu lebûn’dur.
10 .91’e ulaştı mı 120’e kadar, zekât 2 hıkka’dır.
11. Deve 120’den fazla ise zekât her elliye bir hıkka; her kırka bir ibnetu lebûn gerekir.

   KOYUNA GELİNCE

12. 40’a ulaşınca 120 koyuna kadar zekâtı 1 koyundur.
13. 121’e ulaşınca 200 koyuna kadar zekâtı 2 koyundur.
14. 201’e ulaşınca 300 koyuna kadar zekâtı 3 koyundur.
15. 300’ü aştı mı her 100 koyuna bir koyun zekât düşer, yüzden aşağıda kalan küsûrata zekât düşmez.
16. Zekât korkusuyla müctemi (birleşik) olanlar ayrılmaz, müteferrik (ayrı) olanlar da birleştirilmez.
17.İki ortağın malından alınan zekâtta, her ikisi de adalet üzere birbirlerine müracaat ederler.
18. Zekât olarak, çok yaşlı ve ayıplı olan hayvan alınmaz.
19. Zühri der ki: “Zekâtı almak üzere zekat memur geldiği vakit,
koyunlar üç sınıfa ayrılır: Üçte biri kötü, üçte biri iyi, üçte biri de vasat. Zekât memuru zekât payını vesat kısmından alır.” Zühri, sığırdan bahsetmez.”
(K.S.2016 C.17 S.357-358 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Zekât 4, (621); Ebû Dâvud, Zekât 4, (1568, 1569, 1570); İbnu Mâce, Zekât 9, (1798). ) 

650- İbnu Mes’ûd (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Her otuz sığır için erkek veya dişi bir tebi’ zekât verilir. Her kırk sığır için de bir müsinne zekat verilir.” (K.S. 2017 C.7 S.358 Akçağ, alıntısı: Tirmi-
zi, Zekat 5, (622).)


651- Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın: “Üzerinden bir yıl geçmedikçe, bir malda zekât yoktur” dediğini işittim.” (K.S.6552 C.17 S.180 Akçağ, alıntısı: İbnu Mace (1792) )

652- İbnu Ömer ve Hz. Aişe radıyallahu anhumâ’nın anlattığına göre: “Rasûlulullah aleyhissalâtu vesselâm, her yirmi dinar 
ve daha fazlası için yarım dinar (zekât) alırdı,” (K.s. 6551 C.17 S.180 Akçağ, alıntısı: İbnu Mace 1791)

653- Amr İbnu Şu’ayb, an ebihi an ceddihi tarikinden anlatıyor:“Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a bir kadın, beraberin-
de bir kızı olduğu halde geldi. Kızın elinde, altından kalın iki bilezik vardı.
“Bunların zekâtını verdin mi?” diye (Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm) kadına sordu. Kadın:
“Hayır!” diye cevap verdi. Resûlullah:
“Kıyamet günü Allah’ın, onları sana ateşten iki bilezik yapması seni memnûn eder mi?” dedi. Bunun üzerine kadın, bilezik-
leri derhal çıkarıp Resûlullah’ın önüne bıraktı ve:
“Bunlar Allah ve Resûlüne aittir! Dedi.”
(K.S.2022 C.7 S.363 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvut, zekât 3, (1563); Nesâi, Zekât 
19, (5, 38); Tirmizi, Zekât 12, (637). )


654- Nâfi, İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)’den anlatıyor: “İbnu Ömer, kızlarını ve câriyelerini altınla tezyin eder, fakat bu ziynetler için zekât vermezdi.” (K.S. 2025 C.7 S.365 Akçağ, alıntısı: Muvatta, Zekât 11, (1, 250). )

Zekâtla ilgili olmak üzere yazdığım on bir rivayet örneği, zekâtla ilgili olarak tahdis etmiş oldukları rivayetlerin ana esasla-
rını ihtiva etmektedirler. Bu rivayetlerde zekâta esas olmak üzere fertlerin mali varlıklarını esas almayıp bazı mal çeşitle-
rini esas almışlardır. Öyle ki bir kimse çok büyük bir malî varlığa sahip olsa dahi, zekâta esas olarak konu ettikleri mallara sahip değil de, servetini bunların dışındaki mallara yatırsa hiç zekât vermeyebilir. Şöyle ki, bir kimsenin altın ve gümüş dı-
şında çuvallarla elması, zümrütleri, incileri ve diğer kıymetli taşları olması halinde bunlardan hiç zekât vermeyebilir. Diğer 
taraftan, gemiler, apartman daireleri, fabrikalar, otobüs, kamyon ve diğer nakil vasıtaları, buğday, arpa, üzüm, hurma ve 
darı (mısır) dışında ki tüm zirai ürünler, örneğin; elma, portakal, G.Antep fıstığı ve tüm sebzeler ve akla gelebilecek binler-
ce ürün zekâta tabi değildir. Bir kimsenin at sürüleri, yüzlerce katırı vs. olsa bunlarda zekâta tabi değil, hele pamuk, keten 
gibi sınai ürünlerden bahsetmemeleri çok ilginçtir. Kadınların ziynet olarak taktıkları altınlarında zekâta tabi olup olmadık-
ları konusunda ihtilaflıdırlar.

Sığır, deve, koyun ve altın gümüş cinsinden paralar ve külçe oranları için bir zekât oranı belirlemiş olmalarına rağmen. Hur-
ma, arpa, buğday üzüm ve darı ile, alım satıma konu mallardan ne oranda zekât verileceği konusu meçhuldür. Fakir zengin 
ayırımı yapmaksızın zekâtı her buluğa eren şahıstan bir dinar alınır şeklinde tanımlayıp kelle vergisi haline sokmaları İs-
lam dininde kabul edilebilecek birşey değildir.Zekâta tabi olmak üzere üç-beş mal çeşidini sayarak diğer tüm servet ve mal-
ları zekât dışı bırakmaları, zekât kavramına karşı yapmış oldukları bir saldırıdır. Zira böylece çok yüklü servet ve mal varlı-
ğına sahip olan kimseler bu yoldan zekât vermeyip, zekâttan kaçmış olacaklardır.Kullandıkları diğer bir metotta zekâtla sa-
dakaları aynı şeymiş gibi özdeşleştirerek, sadakaları zekâtın yerine koymak suretiyle zekât verilmesini engelleme çabası-
na girmeleridir. Hal bu ki, zekât ve sadakalar, ikisi de farz olmalarına rağmen aynı şey değildirler.Zira veriliş yerleri değiş-
iklik ihtiva ettiği gibi veriliş amaçları da aynı değildir. Kur’an’dan örnek verecek olursam, mealen:

- Sadakalar, Allah’tan bir farz olarak ancak fakirlere, düşkünlere, onlar üzerinde çalışan memurlara, kalpleri (İslam’a) ısın-
dırılacak olanlara, kölelik altında bulunanlara, borçlulara, Allah yoluna ve yolcuya mahsustur. Allah bilendir, hikmet sahibi-
dir. 9/60

Görüldüğü gibi, sadakalar farz olup ne için ve nerelere verileceği belirtilmiştir. Peki, zekât bundan ayrı farklılık göstermek-
te midir? Kur’an’dan mealen:

- Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik, o (kimsenin iyiliği)dir ki, Allah’a, âhiret gününe, mel-
eklere, kitâba ve peygamberlere inandı; mala olan sevgisine rağmen, yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, di-
lencilere ve boyunduruk altında bulunan (köle ve esir)lere mal verdi; namazı kıldı, zekâtı verdi. Andlaşma yaptıkları zaman andlaşmaları yerine getirenler; sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabredenler, işte doğru olanlar onlardır, (Allah’ın a-
zabından) korunanlarda onlardır. 2/177 

Dikkat edilirse, burda da yakınlara, yetimlere, düşkünlere vs. Mal verileceği belirtilmiş, buna rağmen zekât ayrı olarak 
şart koşulmuştur. Zekât ve belirtilen kimselere mal verilmesi aynı şey olmadığından, Zekât ayrı bir kavram olarak belirtil-
miştir, bundan da sadaka ve zekâtın farklı şeyler olduğu kolayca anlaşılır. Şöyle ki, sadakalar belirtilmiş olan ihtiyaç sahip-
lerine ve Allah yolunda, örneğin mescit yapımı ve imarı gibi veya İslam dininin tebliği gibi konularda yapılan harcamalardır. Zekât ise, İslam devletinin toplamış olduğu vergilerdir. İslam devletinin ihtiyaç duyduğu birçok harcamalar zekât vergisiyle karşılanır.

Sadakalar bizzat çıkaran şahıslar tarafından gizli ve açık verilebileceği gibi, memurlar tarafından toplanıp ihtiyaç sahipleri-
ne ve gereken yerlere dağıtılabilir. Kur’an’dan mealen: 

- Sadakaları açıktan verseniz ne güzel! Eğer onları gizleyerek fakirlere verirseniz bu, sizin için daha iyidir ve sizin günahla-
rınızdan bir kısmını kapatır. Allah yaptıklarınızı duyar. 2/271
 

Ayrıca sadakalar bazen mal verme şeklinde değil de, herhangi bir suçu bağışlama şeklinde de maddi durum dışında yapıla-
bilir, hal bu ki zekât malla yerine getirilen bir durumdur.

Kur’an’dan mealen:

- Onda (Tevrat’ta) onlara: cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralara karşılık kısas (ödeşme) yaz-
dık. Kim bunu (kısası) tasadduk (sadaka ederek bağışlarsa) kendisi için o kefâret olur. Kim Allah’ın indirdiği ile hükmet-
mezse işte onlar zalimlerdir. 5/45

Maddi sadakalarda, infak miktarının ölçüsü, Kur’an’dan mealen:

- Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar, (onlara) de ki: İkisinde de insanlar için hem büyük günâh, hem de faydalar vardır; fakat günahları faydalarından daha büyüktür. Yine sana (sadaka olarak) ne vereceklerini soruyorlar. De ki: İhtiyaçtan fazlasını (veya cimrilik yapmadan ve kendinizi unutmadan kolayınıza geleni). İşte Allah, dünya ve ahiret işlerini iyice düşünesiniz di-
ye ayetleri böyle açıklar. 2/219

Sadakalar da, zekâtta para olarak verilebileceği gibi, ürün veya mal olarak da verilebilir. Ve iddia ettikleri gibi, yalnız buğ-
day, arpa, hurma, üzüm ve darıdan verilmez, tüm zirai ürünlerden ve mallardan verilir. Her ikisinde de ana hareket noktası, 
servet türünden maddi güçtür, servetin kendisidir, çeşidi değildir. Veriliş miktarı, cimrilik yapmadan ve kendimizi unutma-
dan kolayımıza gelen miktardır.

Bu hususta Kur’an’dan mealen:

- Çardaklı ve çardaksız bahçeleri, tadı birbirinden farklı hurma ve ekinleri, birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytin ve na-
rı yaratan O’dur. Her biri meyve verdiği zaman, meyvesinden yiyin. Hasad günü (zekât ve sadaka) hakkını verin; israf da etmeyin; zira Allah, müsrifleri sevmez. 6/141

- Ey müminler! Kazandıklarınızın ve sizin için yerden bitirdiğimiz şeylerin iyilerinden infak (hayra harcayınız) ediniz. Kendi-
nizin göz yummadan alamayacağınız bayağı şeyleri infak için seçmeyiniz. Biliniz ki Allah zengindir, övülmüştür. 2/267 

Görüldüğü gibi, sadakalar bir farz olarak,tüm mallardan, kimler tarafından kimlere ve nasıl ve ne miktarda verileceği Kur’-
an’da açıktır. Zekâtta yine farz olarak müminler tarafında, İslam devleti için ödenen vergidir. İslam devleti bu vergiyle me-
murlarına maaş öder ve gerekli harcamaları yapar. Zekâtın sadakalardan ayrı bir farz  olduğuna dair. Kur’an’dan iki örnek daha verecek olursam, mealen:

- Ey iman edenler, siz Peygamber ile gizli konuşacağınız zaman bu gizli konuşmanızdan önce bir sadaka verin. Bu sizin için 
daha temizdir. Allah bağışlayan, esirgeyendir. 58/12

- Gizli konuşmanızdan önce sadaka vermenizden korktunuz mu? Çünkü yapmadınız. Allah da sizi (bundan) affetti (sadaka vermeden konuşabilirsiniz). Artık namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a Resûlüne itaat edin. Allah yaptıklarınızı haber alandır. 58/13
 

Belirli bir konuda sadakaya Allah tarafından muafiyet verilmesine rağmen, zekât ayrı bir kavram olarak belirtilmiştir. Bu 
da konum olarak ikisinin ayrı olduğunu gösterir.

Müminlerin tüm mal varlıkları zekat ve sadakaya konu teşkil eder. Fakat bu mallardan özellikle zekât için yüzde kaç veril-
mesi gerektiği rivayetçiler tarafından konu edilmiştir. Sadaka için, cimrilik yapmadan, kendimizi de ihmal etmeden kolayı-
mıza geldiği şekilde sadaka verilmesi gerektiğini Kur’an’a dayalı olarak belirtmiştim. Fakat, zekât için farz olmasına rağ-
men ne kadar, başka bir ifadeyle hangi oranda verilmesi gerektiğini, örneğin; şu maldan yüzde şu kadar verilir diye Kur’-
an’da oran belirtilmemiştir. Bu hususu öne süren rivayetçiler, deve, sığır, koyun ve nakit para için yüzde şu kadar verilir di-
yerek, Kur’an’a noksanlık atfetmek suretiyle, bu rivayetlerimiz olmasa zekât konusu meçhul kalacaktı demektedirler. Ve 
binlerce çeşit malı zekattan muaf tuttukları gibi, saydıkları birkaç çeşit tarım ürününden ne kadar zekât verilmesi konusun-
da da çeşit sayarak değinememektedirler. Kur‘an’da zekât için sabit bir yüzdelik oranın belirtilmemiş olması, olması gere-
ken normal bir durumdur. Zira ihtiyaçlar değişken olduğu gibi, servetleri teşkil eden unsurlarda değişkendir. Değişken ihti-
yaçlara ve değişken servet çeşitlerine sabit oranlı zekât uygun olmaz. Bolluk zamanında alınan zekâtla, savaş zamanında, 
kıtlıkta ve tabii afet zamanlarında alınacak zekât aynı olmaz. Çağlar içerisinde de zekât ihtiyacı farklılık gösterir, bundan asırlarca önce ordu teşkili için bir at, bir kılıç v.s. gibi şeyler yeterli vasıta teşkil ederdi, bugün için bunların yerini doldur-
mak için, tank ve uçak gibi daha pahalı şeyler gereklidir. Bundan dolayıdır ki günün şartlarına göre ne kadar ve ne sürede 
zekât verilmesi gerektiği günün şartları dikkate alınarak, müminlere mümkün mertebe yumuşak şartlar da ne az ne de çok 
olmamak üzere İslam Devlet başkanı ve İslam şûrası tayin eder. Bu da gösteriyor ki, Kur’an’da zekât için sabit bir oran 
verilmemiş olması bir noksanlık değil, İslam devletinin ihtiyaçlarının karşılanması ve sürdürülmesi için bir gerekliliktir. 

Görüldüğü gibi zekât olayı, rivayetçilerin zannettiği gibi, bir buğday, darı, koyun, keçi olayı ötesinde, bir devlet olayıdır. Ze-
kât İslam devletinin idamesi için gerekli olan masrafların kaynağıdır.



                                                                            Kütüb-i Sitte’nin Eleştirisi ve Kuran'a Arzı - Fereç Hüdür -


Başkuyu mahallesi
+90 5374864616